17 Ocak 2014 Cuma

HAKİKAT NEREDE? - ATATÜRK



Gafil, hangi üç asır, hangi on asır?
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri!..
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?



*  kaynak: Gökbörü Dergisi, yıl 2013, sayı:2, sayfa 25


HÜRRİYET KASİDESİ - NAMIK KEMAL



1. Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten
    Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten

2. Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
    Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez iânetten

3. Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma
    Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten

4. Vücûdun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandır
    Ne gam râh-ı vatanda hâk olursa cevr ü mihnetten

5. Muîni zâlimin dünyâda erbâb-ı denâettir
    Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten

6. Hemân bir feyz-i bâkî terk eder bir zevk-i fânîye
    Hayâtın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten

7. Nedendir halkta tûl-i hayâta bunca rağbetler
    Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emânetten

8. Cihânda kendini her ferdden alçak görür ol kim
    Utanmaz kendi nefsinden de âr eyler melâmetten

9. Felekten intikam almak demektir ehl-i idrâke
    Edip tezyîd-i gayret müstefid olmak nedâmetten

10. Durur ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette
      Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı rey-i ümmetten

11. Eder tedvîr-i âlem bir mekînin kuvve-i azmi
      Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten

12. Kazâ her feyzini her lûtfunu bir vakt için saklar
      Fütûr etme sakın milletteki zâ'f u betâetten

13. Değildir şîr-i der-zencîre töhmet acz-i akdâ
      Felekte baht utansın bî-nasîb erbâb-ı himmetten

14. Ziyâ dûr ise evc-i rif'atinden ıztırârîdir
      Hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten

15. Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyânız kim
      Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-i şehâdetten

16. Biz ol âlî-himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
      Cihângîrâne bir devlet çıkardık bir aşîretten

17. Biz ol ulvî-nihâdânız ki meydân-ı hamiyyette
      Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten

18. Ne gam pür-âteş-i hevl olsa da gavga-yı hürriyyet
      Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten

19. Kemend-i can-güdâzı ejder-i kahr olsa cellâdın
      Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten

20. Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin
      Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten

21. Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
      Ki ednâ zevki âlâdır vezâretten sadâretten

22. Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
      Ayırmaz sâdıkan-ı aşkını âlâm-ı gurbetten

23. Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlîdir
      Vazîfem menfaatten hakkım agrâz-ı hükûmetten

24. Civanmerdân-ı milletle hazer gavgadan ey bîdâd
      Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-ı hamiyyetten

25. Ne mümkin zulm ile bîdâd ile imhâ-yı hürriyyet
      Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyyetten

26. Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
      Ezilmez şiddet-i tazyîkten te'sir-i sıkletten

27. Ne efsûnkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyyet
      Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

28. Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
      Cemâlin tâ ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten

29. Ne yâr-ı cân imişsin âh ey ümmid-i istikbâl
      Cihânı sensin âzâd eyleyen bin ye's ü mihnetten

30. Senindir devr-i devlet hükmünü dünyâya infâz et
      Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin her türlü âfetten

31. Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
      Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten




* kaynak: Mehmet Kaplan – Şiir Tahlilleri I, Dergah Yayınları, Mart 2006


KAHRAMANLIK - NİHAL ATSIZ



Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerektir.
Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir…


1933


*   kaynak: Nihâl Atsız – Yolların Sonu(Şiirler), Baysan Yayınları, İstanbul 1992


AHLAK - ZİYA GÖKALP



Ahlak yolu pek dardır;
Tetik bas, önü yardır.
Sakın hakkım var deme,
Hak yok, vazife vardır!

Hak milletin, şan onun,
Gövde senin, can onun,
Sen öl ki o yaşasın;
Dökülecek kan onun.

Ben, sen yokuz, biz varız,
Hem Ogan, hem kullarız.
Biz demek, bir demektir,
Ben, sen ona taparız!

Ne derece hizmetin
Varsa, odur himmetin;
Kıymetim var deme ki,
Gerçek ola kıymetin...

Bir ordudur Türk ili
Yasaya bağlı beli,
Yasa bir ahlaktır ki
Baş vermektir temeli.

Millete ver canını,
Ocağını, şanını...
Bir aşık olsan bile:
Feda et cananını...

11 Ocak 1915



* kaynak: Prof. Dr. Rıza Filizok – Ziya Gökalp, Akçağ, Ankara 2005, sf. 268



16 Ocak 2014 Perşembe

TURAN - ZİYA GÖKALP



Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil,
Güzide, şanlı, necib ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanininde,
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

Sahifelerde değil, çünkü Attila, Cengiz,
Zaferle ırkımın tetvic eden bu nasiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftira-âmiz
Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
Fakat şerefle numâyan Sezar ve İskender!

Nabızlarımda evet, çünkü ilm için mübhem
Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle,
Damarlarımda yaşar şan ve ihtişamiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:

Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan;
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan...


yazılış: 17 Şubat 1911 (Beyazkule)
ilk yayın yeri: Genç Kalemler Mecmuası, Cilt 1, nu 6-14, 1911




* kaynak: Prof. Dr. Rıza Filizok – Ziya Gökalp, Akçağ, Ankara 2005


TOPAL ASKER - NİHAL ATSIZ



Ey saçları “alagarson” kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Bacağımla alay etme pek topal diye.
Bir sorsana o topallık nerden hediye?

Sen Şişli’de dansederken her gece, gündüz
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.

Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla

Benim bütün elbisemden… Hatta kendimden…
Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

Neyim? Bir hiç… İşe güce yaramaz, topal…
Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:

Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!

Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk biz de kanla, barutla düğün.

Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
Dolaşırken… Biz de tipi, fırtına, yağmur,

Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık…

Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:


Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belalı işe can atan

Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında… Gel, cevap ver, sen

Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda…

Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.

Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,

Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki… Şehit canımız

Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..

Gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın,
Hakikatte fahişesin ey alçak kadın!

Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.

Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

1926




kaynak: Nihâl Atsız – Yolların Sonu(Şiirler), Baysan Yayınları, İstanbul 1992



YOLLARIN SONU - NİHAL ATSIZ



Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların…
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.

İster düşün… Kendini ister hayale kaptır…
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta “dilek” adlı bir saray.

O sarayda bulunca tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da “Kür Şad” uzatarak elini:
“Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun!” diyecek.

1932



kaynak: Nihâl Atsız – Yolların Sonu(Şiirler), Baysan Yayınları, İstanbul 1992